Cumhuriyet’in Kuruluşu ve ATATÜRK mucizesi
Mustafa Kemal Atatürk Ve Mucizesi: CUMHURİYET ADIMLARI
Sonu gelmiş bir imparatorluğun yerini laik ve eşsiz bir Cumhuriyete bırakmasını konu edinen blogumuzu siz değerli okurlarımıza sunmaktan onur ve memnuniyet duyarız.
1918 yılında Birinci Dünya Savaşı’ndan dağılmanın eşiğine kadar gelmiş ve deyimyerinde bozguna uğramış Osmanlı İmparatorluğu’nun bıraktığı miras, ne yazık ki.. sadece çökmüş bir ekonomi ve dağıtılmış bir ordu ile sınırlı değil, aynı zamanda işgal edilmiş topraklar, parçalanma tehlikesi olan sınırlar ve umutsuzluğa düşmüş fakir ve en önemlisi de okuryazar oranı düşük olan cahil bir halk idi..
Cumhuriyet, işte bu en karanlık anda var olmanın imkansız göründüğü bir dönemde, kurumuş dalından filizlenen çiçek gibi doğarak köklerini bu vatanın topraklarına karıştırdı. Bu cennet memleketin kuruluşu daha sonraları tarih kitaplarında adını alacak olan "Millî Mücadele" (topyekûn direniş) ve ardından gelen devrimler serisine dayanacaktı. Ancak şunu iyi bilmeliyiz ki.. Mücadele sadece savaş meydanlarında değil, vatanın dört bir köşesinde vatan için çalışan milyonların bileğindeydi. En çokta mücadele, “Milletin efendisi” olan köylüye aitti. Sayısız fedakarlıklar, galibiyetler, zorluklar, imlansızlıklar ve senin "Atan" ne yaptı diyen cehalet sahibi kimselerin hiçbir zaman anlayamayacağı sayısız devrimlere sahip olan Tek Cumhur-u Reis “ATATÜRK” ten başkası değildi.
Kuruluşun Eşsiz Zorlukları: Beş Cephede Savaş,
Mustafa Kemal Paşa’nın emrindeki Kuvayi Milliye birlikleri, tarihte eşine zor rastlanan bir galibiyete mümessil olmadan evvel, dünya tarihine adını altın harflerle kazıtacak zaferleri doğmadan önce. Osmanlı'nın düştüğünü gören düşmanlara Işık doğmuş ve mevcut durumdan oldukça keyif almaktaydılar, Osmanlı Devleti’nin içindeki memleket sorunları cephedeki düşmanlardan çok daha fazlaydı. Ancak Yalnız Kurt’u düşürmek için etrafını saran çakallar, bu olanlardan oldukça haberdardır ve doğru zamanı beklemekteydiler. Ve nihayet amaçlarına uygun bir antlaşma(Mondros 1918) imzalanmış, İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar aralarında Anatolia(Anadolu) topraklarını pay ederken bu paylaşma sonucunda Osmanlı’ya sadece bir avuç toprak bırakılmıştı. Bu sadece bir işgal değil, Anadolu halkı’nın yaşam hakkaniyeti’nin ve özgür iradesinin zincir vurulup tamamiyle gasp edilmesi anlamını taşıyordu.
Bir direnişe başlamak şart olmuştu! Türk Halkı tarihinin hiçbir döneminde esir yaşamamıştı, yaşayamazdı..
Kuvay-i Milliye’den oluşturulan onlarca tabur, Mustafa Kemal Paşa tarafından kıtalara ayrılmış ve işgal altındaki vatan topraklarının dört bir yanına düşmanın dikkatini dağıtmak ve ilhakını bozmak için eşit pay edilmek üzere görevlendirilmiştir. Kutsal Anadolu topraklarına ayak basan düşman, kirli postallarını mümkün olan en kısa sürede vatanın bağrından çekmeliydi.
Mücadele döneminde sayısız engellerle başbaşa kalan ordu, en büyük zorluğu maddi anlamda yaşadı. Bunun tek çözümü var; Seferberlik..
Tekalif-i Milliye Emirleri
Herkes elinde olanı, bu mücadeleye bağışlayacak. Vatanın selameti sağlandıktan sonra bu bağışların karşılığı misli ile geri verilecek. Kanunun duyurulması ardından vatansever Halk, elinde ne var ne yok, bu mücadele için bağış ederek tamamı ile destek olmuştur. Vatan ancak bu şekilde kurtulabilirdi.. “Topyekün mücadele” ile.
Eşsiz mücadelenin getirdiği ayrı düşmüşlük: Sîyasi ikilik ve otorite boşlukları
Mücadele hız kesmeden devam ederken Mustafa Kemal Paşa’nın karşısında sadece 7 düvel değil, düşman postallarına kapı açan, otokrasi’nin meşrullaştırdığı eski rejim ile yancıları da vardı. İşgal güçleriyle işbirliği yapan eski rejim, Atatürk ve Milli mücadele neferlerinin TBMM’nin yönetimi tamamen devralmasını istemiyordu. Ancak,tüm baskılara ve engellemelere rağmen TBMM varlığını korumuş ve bu baskıları saltanatın resm-en kaldırılması ile kırıp, varlığını sona erdirdi diyebiliriz. Yeni kurulacak Türkiye Cumhuriyeti Devleti,
Hiçbirzaman şeyhler,dervişler,müritler, şah ve padişahların yönetiminde olmayacak. Halkın yönetimde söz sahibi olduğu, köle olan kadının omuzlar üzerinde tutulup, arş’a yükseldiği, yeni sosyete, yeni devlet, yeni bir toplum.. İmkansızlıklar dahilinde duraksamaksızın sayısız icraatlerin ardı arkası kesilmeyen Türk inkılapları’nın devam ettirilmesi için bundan sonra da sürekli bir çalışma halinde olunacak rolü Türk gençliğine ebediyet vazifesi olarak veren Ulu Ata’nın emanetine ancak bu kadar değerinde sahip çıkılacaktı.
Yaşa Varol ATATÜRK, seni özümseyen ve fikirlerini yaşatan bir gençlik her zaman varolacaktır..
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!
diyerek blogumuzu noktalarken siz değerli okurlarımıza vaktinizi ayırdığınız ve bizimle bu mücadeleyi yaşadığınız için teşekkür ederiz.
Atatürkçü Medya 🇹🇷
Bir çırpıda okudum, kişisel yorumunuza dayalı yazmanız ayrıca harika olmuş teşekkürler 🇹🇷
YanıtlaSilTebrik ediyorum yazınızı okudum. Bravo🇹🇷
YanıtlaSil