HAYAT BİR SINAV BU DEĞİL
Türkiye’de üniversiteye giriş sürecinin geçmişi 1940’lı yıllara kadar uzanıyor.
Bundan önceki dönemlerde merkezi bir sınav sistemi bulunmadığı gibi, sınavla öğrenci alan üniversitelerin sayısı da oldukça sınırlıydı.
O yıllarda okur-yazarlık oranı düşük olsa da kültürel birikimin, toplumsal saygınlığın ve eğitim isteğinin yüksek olduğunu dönemin fotoğraflarına ve anlatılarına bakarak anlamak mümkün.
Peki böylesine kapsamlı bir merkezi sınav fikri Türkiye’ye nasıl geldi?
TARİHTE İLK ADIMLAR
13 Haziran 1946’da, üniversitelerin tek bir çatı altında toplanması ve yönetiminin belirli bir düzen içinde yapılması için adımlar atıldı.
O dönemdeki düzenlemelerin amacı; üniversiteler arasındaki kopukluğu gidermek, standartlar oluşturmak ve öğrencilerin belirli kurallar çerçevesinde değerlendirilmesini sağlamaktı.
Ancak süreç ilerledikçe bu sistem, birçok kişinin beklediğinden daha karmaşık bir hâle geldi.
MERKEZİ SINAV SİSTEMİNE GEÇİŞ
Günümüzde de etkisini sürdüren merkezi sınav düzeninin temelleri 1973 yılında atıldı.
7 Temmuz 1973’te yürürlüğe giren düzenlemeler ile birlikte, yükseköğretime geçişte ortak bir sınav sistemi oluşturuldu.
İlk yıllarda üniversiteler kendi sınavlarını yaparken, zamanla bu süreç tek bir çatı altında toplanarak merkezi sınav sistemi hâline geldi.
O günden bugüne isimler değişti, soru tarzları yenilendi ama genel mantık aynı kaldı: öğrencilerin belirli bir tarihte yapılan tek sınavla değerlendirilmesi.
Bu sistem, çoğu zaman öğrencilerin potansiyelini tam olarak yansıtamıyor ve onları sınırlarını zorlamaya itiyor. Birçok kişinin aklında şu soru beliriyor:
“Eğer bu sistem bu kadar başarılı olsaydı, neden Cumhuriyet’in ilk yıllarında uygulanmadı?”
Tarihi bilgilerden yola çıkarsak; o dönemin liderleri, gençlerin sadece sınav puanlarıyla değil, yetenekleriyle ve kişisel gelişimleriyle de değerlendirilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle erken dönem eğitim politikalarında merkezi sınavlar yer almadı.
YENİ MODELLERE İHTİYAÇ VAR
Bugün geldiğimiz noktada, yıllardır devam eden bu düzenin gençlerin yeteneklerini ve yaratıcılıklarını daha iyi ortaya çıkaracak şekilde yeniden tasarlanması gerektiği çok açık.
Avrupa’daki bazı örneklerde olduğu gibi; öğrencilerin sadece tek bir sınav sonucuyla değil, yıl içindeki başarıları, projeleri ve bireysel gelişimleriyle değerlendirildiği modellerin ülkemizde de uygulanması gençlerin önünü açacaktır.
Böyle bir sistem, hem eğitimde kaliteyi artırır hem de ülkenin geleceğine katkı sağlar.
Eğitim politikalarımızı daha kapsayıcı ve özgürlükçü hâle getirerek, refah seviyemizi yükseltme yolunda önemli bir adım atabiliriz.
Takipte kalın!
“Soldan Bakış” olarak toplumsal meseleleri ele almaya, çözüm odaklı yazılar üretmeye ve bağımsız bir bakış açısıyla sizlere ulaşmaya devam edeceğiz.

 
 
 
Yorumlar
Yorum Gönder